Bölüm 122

Bir gün, Daoist Dokuz Kazan ziyarete geldi ve xiulian uygulamasını yarıda kesti.

Han Jue onun mağara evine girmesine izin verdi.

Daoist Dokuz Kazan, Dao Kavrama Kılıcını gördüğünde şaşkına döndü.

Yaşlı Han’ın evinde bir metresi mi var?

“Bu benim canavar hayvanım. Burada doğdu. Onun bilgi sızdırması konusunda endişelenmenize gerek yok,” dedi Han Jue.

Hayvan mı?

Daoist Dokuz Kazan sanki şöyle der gibi ince bir ifade takındı: Yakaladım seni.

Han Jue gözlerini devirdi.

Bu yaşlı şey belli ki bu oyunlarda deneyimliydi.

Hem de çok deneyimli!

Daocu Dokuz Kazan ciddi bir şekilde, “Zalim İmparator çoktan doğru mezheplerle bir savaş başlattı. Dünya kaos içinde. Neyse ki Büyük Yan’daki şeytani tarikatlar çoktan kaçtı. Geçici olarak güvendeyiz ama sadece şimdilik. Fikrinizi sormak istiyorum. Uzun zamandan beri Zebani İmparatoru’na dikkat ediyorsun.”

Han Jue ifadesini değiştirmedi ve şöyle dedi: “Benim görüşüm çok basit. Gelişmeye odaklanın. Yeşimtaşı Saf Kutsal Mezhebi dünyanın bir numaralı mezhebi değil. Üçüncü sınıf bir mezhep bile sayılmayabilir. Gücümüzle dünyadaki durumu değiştiremeyiz. Top yemi olmak yerine, düzgün bir şekilde xiulian uygulamak daha iyidir.

“Eğer gökyüzü düşerse, doğru Kutsal Topraklar onu tutacaktır. Biz neden müdahale edelim ki?”

Daoist Dokuz Kazan bunun mantıklı olduğunu hissetti.

Bir an tereddüt etti ve “Yaşlı Han’ın xiulian seviyesi şimdi ne?” diye sordu.

Han Jue’nin bir Kabiliyet Aşkınlık Âlemi uzmanını ezdiğini duyduğunda, neredeyse altına işeyecekti.

Kaç yıl olmuştu? Han Jue’nun atılım hızı çok abartılıydı!

Han Jue, “Hâlâ Kabiliyet Aşkınlığı Âlemindeyim.” diye cevap verdi.

Hâlâ…?!

Bu söz Daocu Dokuz Kazan’ı derinden sarstı.

Han Jue’nun yaşını biliyordu. O sadece beş yüz yaşındaydı.

Daha önce 500 yaşında bir Kabiliyet Aşkınlık Âlemi uygulayıcısını hiç duymamıştı!

Çok saçma!

“Pekâlâ, dediğiniz gibi yapacağım. Umarım şeytani yol Büyük Yan’ımızı etkilemez.”

Daoist Dokuz Kazan daha fazla kalmadı ve hızla oradan ayrıldı.

O gittikten sonra, Tao Kavrama Kılıcı merakla sordu, “Kim o?”

Han Jue sakince, “Yeşimtaşı Saf Kutsal Tarikatının Mezhep Üstadı.” dedi.

“Mezhebin geri kalanını ziyaret edebilir miyim?”

“Evet, civardan ayrılmadığınız sürece.”

Dao Kavrama Kılıcı hemen ayağa fırladı ve oradan ayrıldı.

Han Jue buna aldırmadı ve xiulian uygulamaya devam etti.

Murong Qi ve diğerleri ile de aynı düzenlemeleri yapmıştı. Yeşimtaşı Saf Kutsal Tarikatı’nda dolaşabilirlerdi ama dışarı çıkamazlardı. Her kim izinsiz ayrılmaya cüret ederse, şu andan itibaren onunla hiçbir ilgisi olmayacaktı.

Han Jue e-postalarını düzenli olarak kontrol ederken lanet okudu.

Beklediği gibi, Yeşimtaşı Saf Kutsal Tarikatı’nın insanları dışında, neredeyse tüm iyi arkadaşları şeytani uygulayıcılar tarafından saldırıya uğramıştı.

Huang Jihao’nun saldırıya uğrama sayısı 50.000’i aşmıştı. Bu adamın xiulian uygulaması da muazzam bir şekilde artmıştı.

Connate providence’a sahip birinden beklendiği gibi!

Luo Qiumo da şeytani bir uygulayıcı tarafından saldırıya uğradı. Han Jue, onun Ji Naihe’nin şeytani uygulayıcıları toplamasına yardım ettiğini tahmin etti.

Şeytani uygulayıcılar başlangıçta kibirliydi. Nasıl olur da hepsi Zebani İmparatoru’nu dinleyebilirdi?

Hâlâ önce savaşmaları gerekiyordu!

Görünüşe bakılırsa, Zebani İmparatoru’nun dünyadaki tüm şeytani uygulayıcıları en az yüz yıl içinde bir araya getirmesi çok zor olacaktı.

Bu ölümlüler dünyasındaki bir savaş değildi. Kültivatörlerin her türlü yöntemi vardı. Eğer onları yenemezlerse, yine de kaçabilirlerdi. Eğer bastırılırlarsa, yine de birini sırtından bıçaklayabilirlerdi.

Han Jue, Şeytani Yol İmparatorluğu’nun bir şaka olduğunu düşünüyordu.

Her an isyan edebilecek vahşi yaratıklarla dolu bir hanedanlık nasıl kurulabilirdi ki?

Şeytani xiulian uygulayıcılarının diğerleri tarafından hor görülmesinin nedeni, xiulian uygulama yollarının farklı olması değildi. Bunun nedeni, şeytani uygulayıcıların xiulian uygulamada sapma ve katliama eğilimli olmalarıydı. Bazen, iblislerden bile daha tehlikeliydiler.

Zhou Fan reenkarne olduktan ve yeniden xiulian uyguladıktan sonra, ilerlemesi hiç de fena değildi. Daha 13 yaşındayken Qi Arıtma Âleminin sekizinci seviyesine ulaşmıştı.

Han Jue onun gerçekten sefil durumda olduğunu hissetti. Kaç kez ölmüştü? Bu sefer hayatı silinmiş ve her şeye yeniden başlamıştı.

Mo Fuchou daha da kötüydü. Gençliğinden beri intikamın sorumluluğunu taşıyordu. İntikam almak ve Zhou Fan’ı takip etmek onun için kolay değildi. Sonunda, uğursuz güç ona da bulaştı ve gerçek bir şeytana dönüştü. Şimdi Kadim Yasak Bölge’de kapana kısılmıştı ve gün ışığını bir daha ne zaman görebileceği bilinmiyordu.

Han Jue, Mo Fuchou ile birbirlerini tanıdıkları sahneyi hatırladı. O zamanlar Mo Fuchou tam bir beyefendi gibiydi. İster erkek ister kadın olsun, onun hakkında iyi bir izlenim edinmek çok kolaydı. Artık zaman farklıydı, gerçekten de oldukça şaşırtıcıydı.

Burası yaşayanların dünyasıydı. Herkesin kendi karşılaşmaları ve deneyimleri vardı.

Han Jue acıma duygusuna kapılmadı. Bunun yerine, kendini uyardı.

Kendimi kaybedemem!

Artık doğru yoldayım!

…

Akşam gökyüzü bir tablo kadar güzeldi.

Ellerinde çeşitli ekipmanlar tutan sayısız şeytani xiulian uygulayıcısı havada süzülüyordu.

Hepsi tek bir yöne bakıyordu. Bir dağın yarısıydı. Dağın tepesi çoktan kana bulanmıştı ve dağın eteklerinde cesetler yığılmıştı.

Dağın yamacında elinde kılıcıyla bir adam duruyordu. Beyaz cübbesi kanla lekelenmiş ve koyu kırmızıya boyanmıştı. Saçları dağınıktı ve öldürme niyetiyle doluydu.

Huang Jihao!

Han Jue’ye meydan okumak için Yeşimtaşı Saf Tarikatı’na giden kişinin Doğuştan Kılıç Kalbi vardı. Büyük Yan’dan ayrılmış ve Gerçek Dövüş Tarikatı tarafından bir kılıç dehası olarak zorla kabul edilmişti.

Huang Jihao’nun nefesi kesildi. Beş gün ve beş gece boyunca dövüşmüştü ve ruh enerjisi neredeyse tamamen tükenmişti.

Şu anda…

Dalgalanan şeytani bulutlar, muazzam bir göksel kudretin dünyayı sarmasıyla bir araya geldi.

Huang Jihao’nun kalbi sıkışırken ifadesi büyük ölçüde değişti.

Şeytani kudretli bir figür gelmişti!

Onlarca kilometre boyunca uzanan şeytani bulutlar korkunç dev bir yüz oluşturdu. Bir ses duyuldu, “Ufaklık, yeteneğin fena değil. Eğer diz çökmeye razı olursan, seni öldürmeyeceğim. İnatçı olmakta ısrar edersen, höf!”

Bu Luo Qiumo’ydu.

Huang Jihao’nun ifadesi karardı ve kılıcı tutan eli titredi.

Eşi benzeri görülmemiş bir tehlike duygusu hissetti.

Bu şeytani figürle boy ölçüşemezdi!

Huang Jihao yardım edemedi ama Han Jue’yi düşündü. Bu iblis ne kadar güçlü olursa olsun, o kıdemlinin dengi olabilir miydi?

Eğer bu iblisle yüzleşecek cesaretim bile yoksa, o kıdemliye nasıl meydan okuyabilirim?

“Ben Doğuştan Kılıç Yüreği ile doğdum. Kılıç için yaşarım ve kılıç için ölürüm. Eğer kılıcım artık keskin değilse, yaşamamın ne anlamı var!” Huang Jihao kendi kendine usulca mırıldandı.

Huang Jihao tam kılıcını kaldırmak üzereyken, her yönden büyük bir basınç indi, gökyüzünü ve yeryüzünü kapladı. Havayı acı çığlıkları doldururken, havadaki tüm şeytani uygulayıcıların düşmesine neden oldu.

“Hmph. Luo Qiumo, gerçekten de doğru yolda kimsenin kalmadığını mı düşünüyorsun?”

“Bin yıldır inzivadaydım ve şimdi şeytani yolun dünyayı kontrol etmek istediğini mi duyuyorum? Ne şaka ama!”

“Eski dostlar, görüşmeyeli uzun zaman oldu. Xiulian uygulamanız gelişti mi?”

“Haha, bugün şeytani yolun beş şeytanından birini öldüreceğiz ve doğru yolumuza şan getireceğiz!”

“Eski zamanlardan beri, kötülük iyiliğe karşı zafer kazanamaz. Şeytani yol karşısında, doğru uygulayıcılar boyun eğmektense ölmeyi tercih etmelidir. Ufaklık, iyi iş çıkardın!”

Her yönden gelen sesleri duyan Huang Jihao uzun bir iç çekti. Yüzünde bir gülümseme belirdi.

…

Dünya şeytani yol tarafından harap edilmişti. Büyük Yan kurtulmuş olsa da, her zaman dünyanın işlerine, özellikle de Yeşimtaşı Saf Kutsal Tarikatına dikkat ediyorlardı. Çevredeki xiulian dünyası ile çoktan bağlantı kurmuşlardı ve bilgi akışı eskisinden daha hızlı ve daha genişti.

Yaşlılar, tüm doğru yol figürlerinin inzivadan çıktığını öğrendiklerinde çok sevindiler.

Hatta birçok yaşlı şeytanların katledilmesine katılmak istedi. Neyse ki Daoist Dokuz Kazan bu yorumları zorla bastırdı ve müritlerin Büyük Yan’dan ayrılmasını engelledi.

Aradan yedi yıl geçti.

Han Jue hâlâ Kabiliyet Aşkınlık Âleminin beşinci seviyesinde takılıp kalmışken, Fang Liang çoktan Nabit Ruh Âlemine geçmişti.

Sergilediği yetenek Murong Qi’den bile daha vahşiydi ve bu da öğrencilerin ve büyük öğrencilerin Han Jue’ye daha fazla tapmasına neden oldu. Onlara göre, tüm bunlar Han Jue’nun kaderini değiştirmesinden kaynaklanıyordu.

Cennetin ve Dünyanın Oğlu’nun bu dünyada eşsiz bir takdiri vardı. Üst Dünyanın reenkarne Savaş Tanrısı Murong Qi bile onun ışıltısını bastıramadı.

Han Jue, zaman zaman özellikle Fang Liang ve Murong Qi’ye öğretmek için zaman ayırdı.

Fang Liang’ı serbest bırakmaya karar verdi. Bu adamın şansıyla, kesinlikle pek çok fırsat elde edebilecekti. Han Jue hazinelerden pay alabilirdi. Ne de olsa Fang Liang 6 yıldızda onun hakkında olumlu bir izlenime sahipti.

Uzun yıllar öğretmenlik yaptıktan sonra, Fang Liang çoktan temkinli bir kişilik geliştirmişti. Cennetin ve dünyanın takdiriyle, onun için ölmek zordu.